Ebubekir Sifil hocanın hadis derslerine devam ediyorum da, bugün bir soruya cevap verirken, sanırım enteresan bir olay anlattı...
Ahmet Cevdet Paşa Bosna ya gidişinde Bosna ticari mahkemesindeki görevliler mahkemenin kapatılmasını rica ederler. Şaşırır, neden diye sorar... Efendim derler, 3 senedir maaş alıyoruz ama daha hiç bir dava gelmedi bize... Aldığımız maaş haramdır. Lütfen burayı kapatın, bize de başka bir görev veriniz derler. Paşa şaşırır ve durumu araştırır.
Bundan sonrasını Tezkire isimli kitabından nakledelim:
"Velhasıl civar vilayet ve kaza tacirleri Saraybosna'dan üçer, beşer bin kuruşluk mal alıp pusulasıyla beraber memleketlerine götürürler ve bu muamele esnasında ne senete, ne de şahide lüzum gürülür. Şayet malı alanlar borçlarını inkâr etseler, elde senet olmadığı için mal satan hiç bir hak iddia edecek durumda değildir. Halbuki ticaret mahkemeleri senetler ve şahitler üzerine hüküm verirler. Böyle koskoca bir eyaletin ticari muamelesi senetsiz, şahitsiz nasıl dönüyor? Bu ciheti çok merak ettim. Saraybosna tüccarından Mehmed Ağa isminde bir zat vardı. Onu çağırdım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Veresiye vermiş olduğun mallardan dolayı ne kadar alacağın var?
- On bin keseden ziyade.
- Elinde senedin, şahidin var mı?
- Hayır, adet olmamış.
- Ya, müşterilerden biri borcunu inkâr edecek olursa ne yaparsın?
- Bu suale şaştı, gülerek cevap verdi:
- Bu kadar malı denklerle mağazadan kaldırıp pusulasıyla beraber götürdü. Nasıl inkâr edebilir?
- Ya, bunlardan biri vefat ederse paranız batmaz mı?
- Vefat ederse, bizim pusulamız terekesinde çıkar ve varisleri borcunu öder. "
Borcun inkarı diye birşey, söze hıyanet gibi birşey hafsalalarında yok, nasıl olur efendim diye soruyorlar!!!
Ebubekir Hocanın yorumu güzeldi:
Olayın tarihi 1910 dedi.. Sene 2010, biz avrupanın en büyük adalet sarayını kurmakla övünüyoruz...
Ahmet Cevdet Paşa Bosna ya gidişinde Bosna ticari mahkemesindeki görevliler mahkemenin kapatılmasını rica ederler. Şaşırır, neden diye sorar... Efendim derler, 3 senedir maaş alıyoruz ama daha hiç bir dava gelmedi bize... Aldığımız maaş haramdır. Lütfen burayı kapatın, bize de başka bir görev veriniz derler. Paşa şaşırır ve durumu araştırır.
Bundan sonrasını Tezkire isimli kitabından nakledelim:
"Velhasıl civar vilayet ve kaza tacirleri Saraybosna'dan üçer, beşer bin kuruşluk mal alıp pusulasıyla beraber memleketlerine götürürler ve bu muamele esnasında ne senete, ne de şahide lüzum gürülür. Şayet malı alanlar borçlarını inkâr etseler, elde senet olmadığı için mal satan hiç bir hak iddia edecek durumda değildir. Halbuki ticaret mahkemeleri senetler ve şahitler üzerine hüküm verirler. Böyle koskoca bir eyaletin ticari muamelesi senetsiz, şahitsiz nasıl dönüyor? Bu ciheti çok merak ettim. Saraybosna tüccarından Mehmed Ağa isminde bir zat vardı. Onu çağırdım. Aramızda şöyle bir konuşma geçti:
- Veresiye vermiş olduğun mallardan dolayı ne kadar alacağın var?
- On bin keseden ziyade.
- Elinde senedin, şahidin var mı?
- Hayır, adet olmamış.
- Ya, müşterilerden biri borcunu inkâr edecek olursa ne yaparsın?
- Bu suale şaştı, gülerek cevap verdi:
- Bu kadar malı denklerle mağazadan kaldırıp pusulasıyla beraber götürdü. Nasıl inkâr edebilir?
- Ya, bunlardan biri vefat ederse paranız batmaz mı?
- Vefat ederse, bizim pusulamız terekesinde çıkar ve varisleri borcunu öder. "
Borcun inkarı diye birşey, söze hıyanet gibi birşey hafsalalarında yok, nasıl olur efendim diye soruyorlar!!!
Ebubekir Hocanın yorumu güzeldi:
Olayın tarihi 1910 dedi.. Sene 2010, biz avrupanın en büyük adalet sarayını kurmakla övünüyoruz...
0 yorum:
Yorum Gönder