What a Great Game, You Should try

16 Ağustos 2011 Salı

ACI ÇEKMEK UNUTULMUYOR...

Acı çekmek unutulmuyor, acı verdiğini unuttuğun kadar; çabuk.
Bir bakıyorsun, bir insan, bomba gibi düşmüş hayatına.
Sevmişsin, sevilmişsin, paylaşmışsın, sırlaşmışsın, gülmüşsün, eğlenmişsin, korkmuşsun ama hep birlikte olmuşsun.
Hayatı yaşamış, hayatı paylaşmışsın.
Ama bir gün, yatağına yattığında, yastığında kokusunun bile kalmadığını
farkediyorsun, artık orda başının izi, çarşaflarda saçından düşmüş bir tanecik bile tel bulamıyorsun.
Bir iz, bir ışık kalmamış geriye ondan, beynindeki hatıralarından başka.
O zaman anlıyorsun.
Gitmiş...
Seni dünyanla baş başa bırakıp gitmiş...
Hep ümitlerle yaşamışsın o güne dek, ya dönerse, ya gelirse, ya tekrar severse diye.
İşte o an yıkılıyorsun.
Dönmeyecek biliyorsun, sevmeyecek, gelmeyecek.
ACI çekmeye başlıyorsun, ama biliyorsun onun umurunda değil, acı vermesi.
''Farkında değildir'' diyorsun, avutuyorsun kendini, acı çektiğimi bilmiyordur diyorsun, bilse gelir....
Asıl korkun ise, bile bile, farkında olarak acı verdiği gerçeğini kavramandır aslında.
Kapatıyorsun kendini, küsüyorsun hayata önce, nefret ediyorsun sevmekten, sevenlerden.
Sonra diyorsun, ''yaşamalıyım'', hayat devam ediyor.
Ve savaşıyorsun, bazen galip bazen mağlup oluyorsun savaşımında.
Kaoslar yaşıyorsun, kullanılmış hissettiğinde oluyor, kullandığını hissettiğinde.
Ama!
Başarıyorsun.
Yeniden sevebiliyor, yeniden gülebiliyor, yeniden inanabiliyorsun, yeniden yenilenebiliyorsun.
Sadece biraz sabır gerekiyor.
Belki de birazdan, biraz daha fazla bir sabır ister...
Ama olmuyor işte...

0 yorum:

Yorum Gönder