What a Great Game, You Should try

10 Eylül 2011 Cumartesi

ELVEDA BİRTANEM

              Sabah uyandığında midesinde bir yanma hissetti yanmanın nedeni aksam yedikleri değil uyanır uyanmaz bugün yapacaklarının aklına gelmesiydi. Bugün 2 yıldır götürmeye çalıştığı bir birlikteliği bitirecekti aslında bunda geç bile kalmıştı. Bitmeli dedi içinden her gün; bu tatsız uyanış bitmeli… İçinde bir muhakeme basla misti, kendi kendine söyleniyordu:
          “Ona da haksızlık etmek istemiyorum belki hatalı olan benim… Bulunmaz Hint kumaşı değilim ya, görünüş olarak hm’m yakışıklı çocuk denilecek biri hiç değilim… Ama yaptım çok çalıştım bitmesin diye kendimle mantığımla çok kavga ettim olmadı…” Genç adam bunları düşünürken suratı şekilden şekille giriyordu. Süratle giyinerek dışarı çıktı, bugüne kadar hiç bekletmemişti onu şimdide bekletmemeliydi. İstanbul soğuk ve yağmurlu bir Nisan ayı yaşıyordu. Genç adam gökyüzüne bakarak iç geçirdi bulutlar bizim yasayacaklarımızı biliyor onlar bile ağlıyor halimize.
Birkaç saatlik yolculuktan sonra Kadıköy iskelesine geldi her zamanki gibi yine ilk kendisi gelmişti buluşma yerine. Birkaç dakikalık beklemeden sonra karsıdan kız arkadaşının geldiğini gördü, simdi midesindeki ağrı daha da artisti. Karşılama faslından sonra Beşiktaş’a gitme kararı aldılar, yolculuk sırasında hiç konuşmadılar; genç adam günesin yokluğunda grileşen denize bakıyordu. Genç kız arkadaşının bu durgunluğuna anlam verememişti, öyle ya nereden bilecekti bu gün ayrılık çanlarını çaldığını.
“Üşüdüm” dedi genç kız, bu yolculuk boyunca edilen tek laftı. Beşiktaş’a geldiklerinde bir cafe de oturdular, genç kız anlamıştı kendisine bir şey söylenmek istendiğinin… “Bana bir şey mi söylemek istiyorsun” dedi, genç adamın gözlerine bakarak. Genç adam gözlerini kaçırarak “evet” seklinde başını salladı.
Genç kız daha da heyecanlanmıştı. Biraz da sinirlenerek “söyle öyleyse ne diye bekliyorsun.”
Genç adam içini çektikten sonra “sence biz nereye kadar gideceğiz, daha doğrusu biz iyi bir ikiliyiz”
“Bunları sorma gereğini neden duydun.” dedi genç kız.
Genç adam söze başladı: “bak canim bundan birkaç ay önce aksam saat 11.00 civarıydı sanırım, hatırladın mı?
Genç kız “evet hatırladım” dedi, ama genç adam genç krizin sözünü bitirmesini beklemeden “o aksam seni düşünüyordum diğer akşamlarda olduğu gibi senin için bir şiir yazmıştım onu o an sana okumak istemiştim, sana telefon açtığımda şiirimi bile dinlemeden simdi sırası mı canim ya senin de isin gücün yok mu demiştin bana. Biliyor musun o an bir kaç yumruk yedikten sonra kroki durumuna düsen bir boksör gibi olmuştum sessiz kalıp özür dileyerek telefonu kapatmıştım. Daha sonra bu şiiri benden hiç istememiştin. Ve bunun gibi birçok defa tartışmamız oldu. Geçenlerde hasta olup yataklara düştüğümde arkadaşlarımla birlikte sen de gelmiş, Meral’in bana sen şanslısın Nalan sana bakar sözüne karşılık sinirli bir edayla “aaaa banane isim yok da sana bakacağım, annen baksın demiştin bunu da hatırladın mı?”
Genç kız tekrar “evet” dedikten sonra şaşkın şaşkın “evet ama bunları neden hatırlatıyorsun bilmiyorum. Biliyorsun benim kişiliğim böyle, duygusallığı sevmiyorum. Ve hasta bakıcı gibi göründüğümü de kimse söyleyemez.”
Genç adam güldü “Evet canim bak burada hâklisin, sen zaten olmak istesen bile bu kalbi taşıdığın müddetçe hasta bakıcı hemşire falan olamazsın.”
Genç adam devam etti “bana şimdiye kadar kaç kere sabahın erken saatlerinde güzel sözcüklerden oluşan bir mesaj çektin, hiç hatta günün hiçbir saatinde çekmedin. Duygusallığı sevmeyebilirsin ama sen seni seven insanları mutlu etmeyi de sevmiyorsun, hâlbuki ben senin tam tersine kendimden çok insanları mutlu etmeyi seviyorum. Seni tanıdığımdan beri her sabah aksam, gece yani seni andığım her saat tatlı sözcük mesajım vardı senin için biliyor musun? Seninle ben ak ile kara gibiyiz.”
                Genç kız anlamıştı, “yani ne istiyorsun benden Şair olmamı mı?”
Genç adam tekrar gülümsedi içinden dün gece verdiğin ayrılık kararının ne kadar doğru olduğunu düşünüyordu.

“Hayır dedi sair olmanı istemiyorum zaten olamazsın da; yalnız biz ayrılmalıyız, ayrılırsak ikimiz içinde en hayırlısı bu olacak.”
Genç kız şaşırmıştı, “Neden ama ben seni seviyorum, senin de beni sevdiğini sanıyordum.”
Genç adam iç çekerek “hayır canim sen esas beni sevdiğini sanıyorsun, eğer beni sevseydin simdi burada başka şeyler konuşuyor olurduk.”
Genç kızın gözleri yasar misti, Genç adam cebinden çıkardığı mendili uzattı, genç kız göz yaslarını silerek kesik bir sesle “Sen bilirsin, umarım beni başka biri için bırakmıyorsundur.”
Genç adam “Nasıl böyle bir şeyi düşünürsün, senden başka olmadı ve uzun sürede olacağını sanmıyorum.” Genç adam ve genç kız iki sevgili olarak oturdukları masada artık iki yabancı gibi duruyorlardı. İstanbul yağmurlarla yıkanırken yağmura iki sevgilinin umutları da karışıyordu.
Birkaç dakika sesiz oturduktan sonra genç kız “kalkalım istersen” dedi.
Genç adam ben biraz daha burada kalmak istiyorum, istersen sen kalkabilirsin. Genç kız “tamam o zaman sana mutluluklar dilerim” diyerek elini uzattı. Genç kızın sesi ve eli titriyordu genç adam “arkadaş olarak beraberiz ama sen istersen tabi” dedi. Genç kız evet” anlamında başını salladı ayrılırken son kez sarıldılar birbirlerine.
Genç kız uzaklaşırken genç adam masada dondu kaldı vakit öğleni bulurken yağan yağmur yerini güneşe bırakmıştı, ama genç adam titriyordu onu titreten açan güneşe rağmen esen rüzgâr mıydı, yoksa kalbindeki ayrılık acısı mıydı? Saatlerce dolaştı devamlı kendini sorguluyordu hatayı bastan yaptım diyordu, ama yasadığı güzel günlerde olmuştu. Allah im” dedi “Allah im güç ver bana”.
Dostlarını düşündü onların dediklerini düşündü. Arkadaşları sizler birbirine zıt insanlarsınız yol yakınken dönün bu yoldan dememiş miydiler? Tabi ya doğru olanı yap misti. Saatler geçtiğinde artık güneş yerini yıldızlara bırakmıştı, eve döndüğünde yürümekten bitap duruma düşmüştü. Kendisini karşılayan annesine hiçbir şey söylemeden kendi odasına gitti. Gece bir türlü bitmek bilmiyordu anılarının amirliği altında eziliyordu genç adam, ama sabah erken kalkıp ajansa gidecekti, bunun için uyuması gerekiyordu.
 Birkaç saat sonra genç adam uykuya dalmayı başarmıştı ve sabah 7′de saatin zırlamasıyla uyandı genç adam. Evden çıkacağı zaman cep telefonuna baktı, mesaj ve 10 tane cevapsız arama vardı. Genç adam yorgun olduğu için duymamıştı telefonunun sesini. Cevapsız arama ve mesaj canımcım’dan gelmişti canımcım onun Nalana taktiği isimdi, heyecanla mesajı açtı mesajda şunlar yazıyordu…
“Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yasadım da Bir seni sensiz yasayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek öleceğim, 
                       ELVEDA BIRTANEM…”
Evet, genç adam şaşırmıştı, mesajın geliş saatine baktı sabahın besini gösteriyordu güldü kahkahalar atarak güldü onu tanıdığı ve arkadaş olduğu günden beri ilk defa bir şiir alıyordu ve ilk defa bu saatte aranıyordu…
Heyecanla hızlı arama yaptı, çalan telefonu yabancı bir ses açtı.
Genç adam “Nalan ile görüşebilirmişim” dedi. Fakat karşıdaki ağlıyordu, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu; “Ben onun annesiyim yavrum, canim kızım bu sabah intihar etti. Gece odasında birilerini arayıp durdu, sabah odasının ışığını sönmemiş görünce merak ederek odasına girdim, ama yavrum kendini asmıştı.”
Genç adam beyninden vurulmuşa döndü. Bir gün önceki mide ağrısının iki katini çekiyordu simdi. Olduğu yere yığılıp kaldı…
Birkaç ay sonra…
İki doktor konuşur. Doktorlardan biri diğerine karşıdaki hastanın durumunu soruyor…
- haaa o mu, üç ay önce getirdiler elindeki cep telefonunu hiç bırakmıyor, kendisi yüzünden bir genç kız intihar etmiş, o günden sonra o cep telefonu her zaman elinde devamlı bir şeyler yazıp birine yolluyor. Geçenlerde merak ettim o uyurken gönderdiği numarayı aradım hayret ki numara 3 ay önce iptal edilmiş ve gelen mesajlarda bir şiir:
            “Sadece onları sevmeyi sevdim Hepsini onlarsız yaşadım da Bir seni sensiz yaşayamıyorum Bu aşkı tek kalpte taşıyamıyorum Sana yemin güzel gözlüm Sana yemin güzel gözlüm bir tek seni sevdim Ve seni severek öleceğim,
     ELVEDA BIRTANEM...

0 yorum:

Yorum Gönder